19 Aralık 2013 Perşembe

istemek te güzel..

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Kendini aldın mı,Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 8, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.

2 Aralık 2013 Pazartesi

damaddraşı

damat traşının kaçak yapılanı makbuldür. yapılan sikindirik traş karşılığında ödenen meblağ nerdeyse zimbabwe'nin gayri safi milli hasılasına denk düşmektedir. 
efem; eğer kaptan mağara adamı gibi salaş bir halde değilseniz yapılan sıradan bir sakal traşı için bu kadar para vermeye değer mi? saç kesimi de faturaya dahil edilse bile değmez yani. kaldı ki saça da ekstra yapılan uygulama sadece damada "efendi adam" imajı kazandırabilmek amacıyla saçlarının bir büyükbaş hayvan tarafından itinayla yalanmış gibi durması için fazladan sürülen bir miktar şeftali kokulu jöle ve sıkılan iki fısfıstır. ha bir de damat izin verirse eğer biraz da kafaya sim atılır. tüm bu işlemlerden sonra berberin üste para vermesi gerekirken paraya en fazla ihtiyaç duyulduğu düğün arefesinde bu savurganlık niye? 
adetse, adeti batsın. eskidenmiş öyle köy meydanına sandalye atıp herkesin ortasında gerine gerine traş olmak, göstere göstere bahşiş vermek. zaten çiçekçisinden çalgıcısına, fotoğrafçısından, garsonuna kadar her önüne gelene bahşiş vermekten damadın ipi sökülmekte düğün haftası boyunca. güngörmüş bir kardeşiniz olarak benden size tavsiye gençler; siz siz olun damat traşınızı her zamanki berberinizde değil sizi tanımayan etmeyen, mümkünse başka bir semtte bulunan bir berber dükkanında olun. traşa da sakın damatlıkla falan gitmeyin. mümkünse pijamayla gidin. traş boyunca düğünden dernekten bahsetmek bir tarafa evlenenler hakkında bol bol atın-tutun. yalnız, hızınızı alamayıp evlencek çiftlere küfretmeyin. abartmayın yani. traşınızı olun, ardınıza bile bakmadan çıkın efendi efendi evinize dönün. daimi berberinize de bir müddet uğramayın. traşa gidince de parmağınızdaki yüzüğü farkedip "ne o oğlum, evlendin mi lan sen" derse de "abi kusura bakma, hanım filan memleketli. düğünü de orda yaptık, malum, senin işler de yoğun, haber veremedim zahmete girme diye" gibi bünyesinde çelişki barındırmayan son derece tutarlı bir açıklama yapın ki konunun berberiniz tarafından irdelenme ihtimali ortadan kalksın.

bu yazı da bu kadar işte sevgili canlar, bir sonraki yazımda da "ay başında bakkala yakalanmadan eve nasıl girersin" konusunu anlatacağım. görüşmek üzere.