17 Ocak 2014 Cuma

,,

haftalardır ertelediğimin artık son noktası... iyi ya da kötü
 -hayır düzeltiyorum, kötü ya da daha kötü, zor ya da daha da zor
- bir karar vermenin son saatleri yaşadığım... senden başka kimseye tahammülüm yok, düşünebildiğim en sakin yeri seçiyorum. sıcak akşamın hafif esintisinden bile korumalıyım o ara kendimi, şallara bürünüyorum. birer kadeh kırmızı şarap söylüyoruz... karşında oturamam, yanına kıvrılıyorum..
 -sadece önceki hayatımda değil, şimdi de bir kedi olduğumu iddia etmen doğrudur belki
-... konuyu açan olmak istemiyorum, susuyoruz... arada zoraki havadan sudan cümleler. zaman daralıyor, birimizden birimiz ele alıcak sazı... yine bana düşüyor; hayatımın çoğunluğunda olduğu gibi... 'ne yapacağız' gibi iki kelimelik, son derece sıradan, başka zamanlarda olsa bir o kadar da sıkıcı..
- bir soru cümlesi masanın ortasına düşüyor dudaklarımdan... birbirimizin yüzüne bile bakamıyoruz konuşurken bunu, ne tuhaf...
kesik, kırık dökük, acınası bir diyalog başlıyor aramızda...
en korktuğumdan kaçış kalmıyor, en korkak yol seçebildiğimiz... hayır düzeltiyorum yine; seçmek zorunda bırakıldığım, çaresizliğinden kıvrandığım, yapmaya mecbur bırakıldığım... belki hala kendimi teselli çabasında farkediyorum ki, benim halim daha bi kötü etmiş onu... birden donuyor duygularım... kasabın ve koyunun hikayesi aklıma bile gelmeden başka yerlere gidiyor aklım...
o sırada kadınla erkeğin farkına ayıyorum ilk kez bu kadar net... tabiatın dengesini çözmemden hemen sonra oluyor bu 
-dalga geçmeyin, gayet ciddiyim. sonrasında işin uzmanlarından tezlerimin doğruluğunu teyid ettirdim...
buz gibi içim... belki saçmasapan şeylerle kendimi oyalayıp, kısacık vakitte içimdeki en kıymetli şeyi söküp atarak yerine kocaman bir boşluk koyacaklara karşı uyuşturuyorum kendimi... bilmiyorum... sadece o an hiç bir şey hissedemiyorum...