26 Kasım 2013 Salı

ayrılık

inişin kaçınılmaz olduğu durumda inişi elinizde olmadan hızlandırırsınız, çünkü sevgisi bitmek üzere olan biri insanı panikletir. bal gibi biter sevgi. çarçur etmişsinizdir, kötüye kullanmışsınızdır. sevgi de öyle sonsuz bir kaynak değildir yani. durum insanı paradokslara sokar. sevgisi bitmek üzere olan sizseniz ve ama henüz bitmemişse tam da, tanrım bu kalın kafalı azıcık kendini toplasa da ilgimi çekse gene dersiniz. ama o ısrarla inişi hızlandırır. dert etmemek lazım. dünyada her şey böyle. ucundan tadımlık.
napılınır ne denilinir hiç bilinmez. zira gitmekte olanı tutmaya yarayan teknolojinin üretilmediği topraklara aitiz. oysa ne çok şey icat olunmuştur işe yaramayan. kifayetsiz sözcükler, anlamsız yakarışlar gelir içten, bir kuvvet engel oluverir gurur adında. aslında engel olunmasa bile yapılcak çok şey yoktur. hep derler cunku akacak kan damarda durmaz. anlasan bile, ondan önce davranıp gidemesen bile; o en savunmasız anını çeker, bulur ve gidiverir.

19 Kasım 2013 Salı

1tl

şu an masamın üstünde duruyor. niye durduğunu bilmiyorum ama öyle fark edince alıp yazı/tura attım, yazı geldi. halbuki ben içimden tura demiştim amınakoyım. evet.





11 Kasım 2013 Pazartesi

yeni ev yesyeni

aktır paktır ama kendi kokusu yoktur o evin. yeni alınmış eşya kokar!

çift, evde efendime söyliyim mobilya reklamında oynuyormuşcasına bi hareketler bi şekiller yapar. her eşyanın çeşitli renkte toz bezi vardır. mesela dev gibi lcd'nin tozunu alan toz bezi ile kesinlikle lake sehpanın üstü silinmez! her eşyanın ayrı renkli toz bezi olduğu gibi çeşitli temizleme malzemesi de bulunur. hele hele o bembeyaz lake sehpanın üstüne ayak falan uzatılmaz. tartışma sebebidir.

evde 3-5 ay boyunca kesinlikle kızartma, balık vb. vs. kokan yiyecekler yapılmaz. çok canı istediğinde "aşkım evi çok pis kokutuyor yaaa! tüm mutfağa sinecek kokusu, valla bak çıkmıyor da meret" diye bu istek bertaraf edilir ve eş kızartma ihtiyacını kendi annesinin evinde giderir.

evin içinde kesinlikle sigara içilmez! bu evde sigara içmenin cezası kıçı dönüp uyumaktır ve alabildiğine trip atmak.

hergün bembeyaz, yumoş kokulu havlular asılır banyoya... keza banyo paspası herdaim kuru ve temizdir. banyoda en ufak bir ıslaklığa hatta şeffaf olan duşakabin camında su izine tahammül bile yoktur o zamanlarda. atlet ve donlar bile ütülenir o dönemlerde.

buzdolabının içi az ve özdür. siyah pazar poşetiyle tanışmadan önce domatesler bile yıkanıp dekoratif tabaklarla koyulur o dolaba…

yeni evlenen çifte borcam getirme adetinden mütevelli evde bulunan 12 adet borcamdan en ufak olanıyla yapılır o evde yemekler, hediye gelen 3 takım kahve fincanından setinin en güzeliyle içilir kahveler.

ve sonra, ne zaman ki; beyaz lake sehpaya eş ayak uzatmaya başlar, o evde balık pişmeye başlar, cağnım koltuk, bakmaya gelen tombik teyzelerin terleyen kıçlarının koltukta bıraktığı izlerle yamulur, çıkmayacak lekelere gark olur işte o döneme denk gelir donların atletlerin kuruduğu gibi katlanıp çekmecelere koyulması.

“ablacım taa mersinden geldi halılar el örmesi” denilen halıda sürekli aynı koltukta oturan eşin ayak izi ile pufidik halı yumidik halı olur o zaman anlaşılır kıça sokulmuş kazığın önemi.

eve gelen çiftin çocuğu arabayı sehpanın üstünde sürüp sehpayı darmadağan eder o zaman anlaşılır lake eşyanın kullanışsız ve lanet olduğu gerçeği.

ne zaman o evin kendine has kokusunu alırsın uzak bi yerden geldiğinde kapı eşiğinde, ne zaman ki diken üstünde değil de kıçı yaya yaya oturmaya başlarsın o koltukların üstünde, ne zaman canın istediğinde keyif sigarası için ortamı bozmadan oturup sigara dahi içebilirsin o bembeyaz evde işte o zaman o evin gelen misafirleri değil ilk önce sizi rahat ettireceği gerçeğini anlarsın.

ki, ne zaman buzdolabının üstü güzel çıkılmış fotograflardan, alınacaklar listesinin postitlerine, elektrik su fatularına bırakır yerini, işte o zaman anlarsın o evin senin olduğu gerçeğini.

4 Kasım 2013 Pazartesi

...

sanki hiçbir cümle 
kurmama gerek 
yokmuş, aslında 
gerçek, doğru, iyi falan 
filan bi bok yok gibi geliyor. 
aslolanın fikir bile 
belirtmemek olduğuna 
doğru giden, dünyanın 
düz bir tepsi olduğu 
kadar doğru, yanlış, bi yol. 
akıtının denizden 
dağlara doğru olduğu 
bi nehrin içinde aşağıya 
doğru düşüp 
taşaklarıma ve götümün deliğine 
çarpan suyu hisseder 
gibi yaşadığım 
herşeyden ruhsuzca 
sıkıntı duyuyorum. 
enstrüman olan vücut mu, ruh mu çözmüş değilim.