19 Aralık 2013 Perşembe

istemek te güzel..

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Kendini aldın mı,Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 8, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.

2 Aralık 2013 Pazartesi

damaddraşı

damat traşının kaçak yapılanı makbuldür. yapılan sikindirik traş karşılığında ödenen meblağ nerdeyse zimbabwe'nin gayri safi milli hasılasına denk düşmektedir. 
efem; eğer kaptan mağara adamı gibi salaş bir halde değilseniz yapılan sıradan bir sakal traşı için bu kadar para vermeye değer mi? saç kesimi de faturaya dahil edilse bile değmez yani. kaldı ki saça da ekstra yapılan uygulama sadece damada "efendi adam" imajı kazandırabilmek amacıyla saçlarının bir büyükbaş hayvan tarafından itinayla yalanmış gibi durması için fazladan sürülen bir miktar şeftali kokulu jöle ve sıkılan iki fısfıstır. ha bir de damat izin verirse eğer biraz da kafaya sim atılır. tüm bu işlemlerden sonra berberin üste para vermesi gerekirken paraya en fazla ihtiyaç duyulduğu düğün arefesinde bu savurganlık niye? 
adetse, adeti batsın. eskidenmiş öyle köy meydanına sandalye atıp herkesin ortasında gerine gerine traş olmak, göstere göstere bahşiş vermek. zaten çiçekçisinden çalgıcısına, fotoğrafçısından, garsonuna kadar her önüne gelene bahşiş vermekten damadın ipi sökülmekte düğün haftası boyunca. güngörmüş bir kardeşiniz olarak benden size tavsiye gençler; siz siz olun damat traşınızı her zamanki berberinizde değil sizi tanımayan etmeyen, mümkünse başka bir semtte bulunan bir berber dükkanında olun. traşa da sakın damatlıkla falan gitmeyin. mümkünse pijamayla gidin. traş boyunca düğünden dernekten bahsetmek bir tarafa evlenenler hakkında bol bol atın-tutun. yalnız, hızınızı alamayıp evlencek çiftlere küfretmeyin. abartmayın yani. traşınızı olun, ardınıza bile bakmadan çıkın efendi efendi evinize dönün. daimi berberinize de bir müddet uğramayın. traşa gidince de parmağınızdaki yüzüğü farkedip "ne o oğlum, evlendin mi lan sen" derse de "abi kusura bakma, hanım filan memleketli. düğünü de orda yaptık, malum, senin işler de yoğun, haber veremedim zahmete girme diye" gibi bünyesinde çelişki barındırmayan son derece tutarlı bir açıklama yapın ki konunun berberiniz tarafından irdelenme ihtimali ortadan kalksın.

bu yazı da bu kadar işte sevgili canlar, bir sonraki yazımda da "ay başında bakkala yakalanmadan eve nasıl girersin" konusunu anlatacağım. görüşmek üzere.

26 Kasım 2013 Salı

ayrılık

inişin kaçınılmaz olduğu durumda inişi elinizde olmadan hızlandırırsınız, çünkü sevgisi bitmek üzere olan biri insanı panikletir. bal gibi biter sevgi. çarçur etmişsinizdir, kötüye kullanmışsınızdır. sevgi de öyle sonsuz bir kaynak değildir yani. durum insanı paradokslara sokar. sevgisi bitmek üzere olan sizseniz ve ama henüz bitmemişse tam da, tanrım bu kalın kafalı azıcık kendini toplasa da ilgimi çekse gene dersiniz. ama o ısrarla inişi hızlandırır. dert etmemek lazım. dünyada her şey böyle. ucundan tadımlık.
napılınır ne denilinir hiç bilinmez. zira gitmekte olanı tutmaya yarayan teknolojinin üretilmediği topraklara aitiz. oysa ne çok şey icat olunmuştur işe yaramayan. kifayetsiz sözcükler, anlamsız yakarışlar gelir içten, bir kuvvet engel oluverir gurur adında. aslında engel olunmasa bile yapılcak çok şey yoktur. hep derler cunku akacak kan damarda durmaz. anlasan bile, ondan önce davranıp gidemesen bile; o en savunmasız anını çeker, bulur ve gidiverir.

19 Kasım 2013 Salı

1tl

şu an masamın üstünde duruyor. niye durduğunu bilmiyorum ama öyle fark edince alıp yazı/tura attım, yazı geldi. halbuki ben içimden tura demiştim amınakoyım. evet.





11 Kasım 2013 Pazartesi

yeni ev yesyeni

aktır paktır ama kendi kokusu yoktur o evin. yeni alınmış eşya kokar!

çift, evde efendime söyliyim mobilya reklamında oynuyormuşcasına bi hareketler bi şekiller yapar. her eşyanın çeşitli renkte toz bezi vardır. mesela dev gibi lcd'nin tozunu alan toz bezi ile kesinlikle lake sehpanın üstü silinmez! her eşyanın ayrı renkli toz bezi olduğu gibi çeşitli temizleme malzemesi de bulunur. hele hele o bembeyaz lake sehpanın üstüne ayak falan uzatılmaz. tartışma sebebidir.

evde 3-5 ay boyunca kesinlikle kızartma, balık vb. vs. kokan yiyecekler yapılmaz. çok canı istediğinde "aşkım evi çok pis kokutuyor yaaa! tüm mutfağa sinecek kokusu, valla bak çıkmıyor da meret" diye bu istek bertaraf edilir ve eş kızartma ihtiyacını kendi annesinin evinde giderir.

evin içinde kesinlikle sigara içilmez! bu evde sigara içmenin cezası kıçı dönüp uyumaktır ve alabildiğine trip atmak.

hergün bembeyaz, yumoş kokulu havlular asılır banyoya... keza banyo paspası herdaim kuru ve temizdir. banyoda en ufak bir ıslaklığa hatta şeffaf olan duşakabin camında su izine tahammül bile yoktur o zamanlarda. atlet ve donlar bile ütülenir o dönemlerde.

buzdolabının içi az ve özdür. siyah pazar poşetiyle tanışmadan önce domatesler bile yıkanıp dekoratif tabaklarla koyulur o dolaba…

yeni evlenen çifte borcam getirme adetinden mütevelli evde bulunan 12 adet borcamdan en ufak olanıyla yapılır o evde yemekler, hediye gelen 3 takım kahve fincanından setinin en güzeliyle içilir kahveler.

ve sonra, ne zaman ki; beyaz lake sehpaya eş ayak uzatmaya başlar, o evde balık pişmeye başlar, cağnım koltuk, bakmaya gelen tombik teyzelerin terleyen kıçlarının koltukta bıraktığı izlerle yamulur, çıkmayacak lekelere gark olur işte o döneme denk gelir donların atletlerin kuruduğu gibi katlanıp çekmecelere koyulması.

“ablacım taa mersinden geldi halılar el örmesi” denilen halıda sürekli aynı koltukta oturan eşin ayak izi ile pufidik halı yumidik halı olur o zaman anlaşılır kıça sokulmuş kazığın önemi.

eve gelen çiftin çocuğu arabayı sehpanın üstünde sürüp sehpayı darmadağan eder o zaman anlaşılır lake eşyanın kullanışsız ve lanet olduğu gerçeği.

ne zaman o evin kendine has kokusunu alırsın uzak bi yerden geldiğinde kapı eşiğinde, ne zaman ki diken üstünde değil de kıçı yaya yaya oturmaya başlarsın o koltukların üstünde, ne zaman canın istediğinde keyif sigarası için ortamı bozmadan oturup sigara dahi içebilirsin o bembeyaz evde işte o zaman o evin gelen misafirleri değil ilk önce sizi rahat ettireceği gerçeğini anlarsın.

ki, ne zaman buzdolabının üstü güzel çıkılmış fotograflardan, alınacaklar listesinin postitlerine, elektrik su fatularına bırakır yerini, işte o zaman anlarsın o evin senin olduğu gerçeğini.

4 Kasım 2013 Pazartesi

...

sanki hiçbir cümle 
kurmama gerek 
yokmuş, aslında 
gerçek, doğru, iyi falan 
filan bi bok yok gibi geliyor. 
aslolanın fikir bile 
belirtmemek olduğuna 
doğru giden, dünyanın 
düz bir tepsi olduğu 
kadar doğru, yanlış, bi yol. 
akıtının denizden 
dağlara doğru olduğu 
bi nehrin içinde aşağıya 
doğru düşüp 
taşaklarıma ve götümün deliğine 
çarpan suyu hisseder 
gibi yaşadığım 
herşeyden ruhsuzca 
sıkıntı duyuyorum. 
enstrüman olan vücut mu, ruh mu çözmüş değilim.

19 Temmuz 2013 Cuma

meyl-i elleş

eğitimi ya da yaşam tarzı her ne olursa olsun her erkek bakire bir bayanla evlenmek ister. her erkek, nikahına aldığı, koynuna soktuğu, yuvasının hanımı, çocuklarının anası yaptığı bayanın her konuda ''ilk''i olmak ister. ilk aşkı, ilk deneyimi... fakat günümüzde ''artık devir değişti, hangi çağda yaşıyoruz?'' gibi sözleri, nefsî ve şehevî arzularını gönül rahatlığınca tatmin etmek amacıyla kalkan olarak kullanan o kadar çok sayıda bayan var ki. dolayısıyla erkeklerin de ister istemez ''kötünün iyisi''ne ''eyvallah'' demelerine sebebiyet veren o kadar çok sayıda bayan var ki.

artık devir değişti ve namus kavramı kızlık zarından ziyade vücudun farklı lokasyonlarında aranmaya başlandı. ahlâktan ve edebden bahsettikleri halde sözleriyle tavırları örtüşmeyen bayanlar sırf vicdanlarını rahatlatabilmek hasebiyle kalblerinin ahlaklı(!) olduğunu ileri sürmeye başladılar. nefislerine yenilip şeytanın süslü gösterdiği günahlara gark olan bu bayanlar, evlenecekleri erkeklerin en doğal hakları olan ''temiz hanım'' isteklerini hiçe sayarak onları ve dolayısıyla ileride sahip olacakları çocukları ''ikinci el bir bayan''a, ''ikinci el bir anne''ye mahkum ettiler. ve bunun adı modernlik oldu, çağdaşlık oldu, özgürlük oldu. 

''bakire olmayan bir kadınla evlenen erkek'' demek, ''kendisini kocasına saklayabilecek kadar iradeli olmayan bir kadınla evlenmek'' demek.

''bakire olmayan bir kadınla evlenen erkek'' demek, ''nasılsa bir kere bekaretim bozuldu, bundan sonrakilerin ne önemi var?'' diye düşünüp; ''çoktan nefsinin kulu olmuş, kaçıncı el olduğu belli olmayan bir kadınla evlenmek'' demek.

''bakire olmayan bir kadınla evlenen erkek'' demek, ''muhtemelen evliliği boyunca kendisini başka erkeklerle aldatacak olan bir kadınla yuva kurmak'' demek.

''bakire olmayan bir kadınla evlenen erkek'' demek, ''nikahına almadan evvel, kaç adet erkeğin o kadının etinden keyif aldığını sadece allah (c.c.)'ın bildiği bir kadınla nikahlanan erkek'' demek.

''bakire olmayan bir kadınla evlenen erkek'' demek, ''kötünün iyisine razı olmak'' demek. 

dolayısıyla, ''gittikçe genişleyen, yozlaşan aile yapılarının hüküm sürdüğü bir ülkede mide bulantıları içerisinde yaşamak, yaşamaya çalışmak'' demek.

yine de şunu belirteyim; bakire olmayan kadının "nasılsa bekaretim gitti. 10 kişiyle cinsel ilişkiye girsem de fark etmez." diye düşünerek her erkeğin koynuna girdiğini sananlar var ya, bu erkek de, bakire bir kızın "nasılsa bekaretime bir şey olmuyor. 10 kişiyle sevişsem de


fark etmez. erkeklerin bekaret bozmaktan ödü patlıyor zaten." diye düşünebileceğini akıl etmiştir. 

bir de, evlilikten önceki sevgilileriyle aralarında neler geçtiğini, onların bekaretine zarar vermeden defalarca seviştiğini hatırlamış ve "anasını satayım. eski sevgililerim bakire. ayşe son sevişmemizden 6 ay sonra evlendi. kocası, bakire bir kızla evlenmiş oluyor." demiştir. beyni, görevini yerine getirmiş ve düşünmüştür bunu belki.

birde  bakire istirem diye ortalarda dolaşıp, en sonunda diktirip gelmiş veya kendisini kandırmak için otuz takla atan bi kadınlar evlenmiş, hayatını bi yalanla geçirecek erkekten çok daha iyi durumdadır. 
seks yapma yaş sınırı büyük şehirlerde ortaokullara kadar inmişken, günümüz teknoloji çağı iken ve on üç yaşında çocuklar bile kamerada birilerine soyunurken, bakire kadın mı kalır la?

gelelim bakire olmayan kadına. kadınlar o kadar değişik yaratılmış ki. sadece sex yapıp yapmadığının kaydını tutan bir zar var vücutlarında. ama bunun bir eksikliği var, sadece tek bir şeyin kaydını tutabiliyor. bu kız sayısız erkeğin koynuna girip o zara dokundurmak dışında bütün sex çeşitlerini denemiş olabilir. bu kız bakire, isteyen buyursun. aynı şekilde kız sevişmenin erkeklerin olduğu kadar kendi hakkı olduğunu da düşünmüş, birini gerçekten sevip, değer verip beraber olmuş, sonra ilişki yürümemiş ve ayrılmış da olabilir. geçmişi geçmişte bırakıp yoluna devam etmiştir. seni çok sevebilir, sana dokunduğu an her şeyi unutabilir. bu kız da bakire değil. ve bir kız içip içip önüne gelenle yatmış, artık zarın z si bile kalmamış da olabilir. bu da mevcut.


kısacası, namusu sadece tek bir zarda aramamak lazım. birazcık beynin varsa, belirli bir süre zaman geçirdiğin insanla evlenip evlenmeyeceğini az çok çıkarabilirsin. bakire ya da değil, önce insan olacak arkadaş. seni sevecek. sevdiğini hissettirecek! gözlerine baktığında mutlu oluyorsan, siktiret zarı falan.

tek bir bedende ve zihinde iki ayrı düşünce zikir etmekte...lakin hangisinin ağır bastığı muamma..

10 Temmuz 2013 Çarşamba

cip

dindar değilim, müslüman bile sayılmam ama aç olanın halinden anlama hadisesini anlıyor ve destekliyorum. lâkin dünyanın bâzı yerlerinde 40 derece sıcakta 17 saat su içemeyen, içecek temiz su bulamayan insanları anlayabilmek için ise sağlığımızdan olmamız gerekmez. bu gerçek zaten önümüzde duruyor. televizyonlarda, gazetelerde, internette, her yerde aç insanların varlığından haberdarız. 

demem o ki; yemeği, içmeyi birkaç saat geciktiriyor olman aç ve susuz insanların hayatında neyi değiştiriyor? o insanların durumunu anlıyor ve empati yapıyorsun da sonuç olarak o insanlar için ne yapıyorsun?

insanlar açlıktan ve susuzluktan kırılırken bir yerlerde, sen sadece yemek saatini biraz ileri atıyor, hatta normalde tükettiğinden daha çok yemek tüketiyorsun... eğer ki yediğimden arttırıp fakir doyuracağım dersen, bunu 40 derece sıcakta aç ve susuz kalarak yılda sadece bir ay yapman gerekmez, değil mi?

muhtaç olana yardım için elimizde her türlü imkan varken hiçbir şey yapmayıp, kendimizi belli bir süre aç bırakarak 'iyi insanlar' olduğumuzu zannetmediğimiz için de inanmayan öküz oluyoruz ya... ben öküzüm canım kardeşim, sen şahane müslümansın, aferin.
içemeyenleri" anlayabilmek için verilen bir emirmiş. 

tecavüze uğrayanları da yine bir başka mübarek ay vesilesiyle anlamaya çalışalım.
-oruç kafi.
yo yo, onları da anlayalım. anlamamız için muhakkak başımıza gelmesi icap eder.
ardından da şehitleri anlamak için kafamıza sıkalım, yetim ve öksüzler için anamızı babamızı keselim.
anlayabilmek için mutlaka tecrübe gerek dimi be amınakoyduum
hem, oruç ritüeli benzer şekilde, farklı adlar altında diğer dinlerde de var. özellikle ortadoğu kökenli.
tıpkı diğer tapınma şekilleri gibi, kurban vermek gibi, namaz kılmak gibi, hac ziyareti gibi.
aynen öyle.
din olmadan yaratıcıyı, yaratıcı olmadan canlıyı sevemez miyiz?
severiz de cipe binemeyiz. Cip cip.gırandşerokee




9 Temmuz 2013 Salı

içjijem

 
11 ay tıka basa yiyip bir ay uzun süre aç kalıp yine fazlasıyla yiyen tipler, 11ay yoksulu,açı, ihtiyaç sahibini görmeyip; bir ay onlara dair bir soyutlama yaparak orucuna mana katan tipler,11 ay sakin olup, bir ay barut gibi gezenler vs.

bu bir ayda yaptıklarıyla anlamca çelişen milyonlarca şey yapan ve bu donmuş çelişkiyi senelerdir yaşayan insanlar var. onlar varken, bu sizin alkolle arasına mesafe koyan, ramazanda daha ılımlı davranan, insani bir hassasiyet gösterip bu ay apartmana elimde şangur şungur şişelerle girmeyim, karşı balkondakiler iftarı beklerken ben karşılarında patates, bira keyfi yapmayım diye kendince incelik ediyor.

oysa diğer yandan ramazanda içki içilmesine engel olan tipler var. hele şu sıcak yaz günlerinde parkta filan soğuk birasını yudumlayan gençleri görse saldırabilecek dayılar, şehir merkezinde bir cafede alkol alanları görünce cıkcıklayan amcalar, ramazanda eve alkollü gelirsen almam diyen anneler , bölgesine yaklaşıldıkça olaya hakim olmaya çalışan teyzeler ve onların müdahaleci davranış şekilleri var.

bir yanda başkasını rahatsız etme kaygısıyla kendini geri çeken, eylemlerini değiştiren tipler
diğer tarafta kendisini rahatsız ettiği "sebebiyle" başkalarını eylemlerini değiştirmeye, geri adım atmaya zorlayan tipler

insani ve naif olan tarafı seçmek zor olmamalı.
 
islamdaki "kadir gecesi 1000 aydan daha hayırlıdır" mantığı ile sene boyunca amel deftrerinin amına koyup, mübarek kadir gecesi kendini ibadete vererek veritabanını sıfırlama peşinde koşan müminler

kendilerinin aslında nasıl sahtekar olduğunu ve müslüman olduklarını eğer varsa o allah denen güç görüyordur herhalde.


o varsa çok ağır sıçtınız oğlum.
ha yoksa zaten aynı otobüste gidiyoruz nereye gidiyorsak.


Hem zaten 11 ay içip, ramazan ayında içmeyen tipler zaten sosyal içici tiplerdir alkolik değillerdir. alkolik olsalar, "yemişim ramazanını" deyip kaldıkları yerden devam ederler. 11 ay içinde alkol aldığı gün sayısı sayılı olan insanların, ramazan ayının yüzü suyu hürmetine alkole dur demesinin altında yatan sosyokültürel açmazlara kafa yorucağınıza, 2 yıl once enseye şaplak göte parmak samimiyetinde takılan türkiye ve suriye başbakanlarının arasına giren kara kedi hakkında kafa yorun, zihniniz aydınlanır müslüman kardeşlerim.
Ha bide 12 ay boyunca içenle, ya da hiç içmeyenle beraber kimseye hesap vermek zorunda olmayan l, kimseler var. şimdi sürekli önünü alamayıp ona buna salça olup, hakaret eden ergen piçlere gelelim. be amın oğlu adama bi "sanane" derler. o adamın içme özgürlüğü olduğu kadar içmeme özgürlüğü de var. ister 364 gün icer ister 365, isterse hic icmez. peki bunun uzerinden karakter analizi yapmak neyin nesi lan? sen hangi tek hücreli organizmanin mahsulusun de, oksijen gitmeyen beyninle insanlari yasam tazlarina gore yargilayip hakkinda hakarete varan aciklamalar yapabiliyorsun? simdi bana " aaaa sen de hakaret ettin" gibi sikimsonik, çapsız tespitlerinle gelme sakin hatta siktir git amk ya. hayatım size açıklama yapmakla geçiyor lan.la yiri git. 

tamam sakinim

5 Temmuz 2013 Cuma

serviste ateş gibi osuruğun bırakıldığı an

hayatta kesinlikle yaşanması, kesinlikle zevki tatılması gereken bir deneyim.

dakikalar öncesinden, önceki alacakaranlık gecenin soğuğunda kıvama gelmiş bağırsaklarınızın hareketlendiğini, o güzel götünüzden önceki son çıkışta bir toplanma olduğunu hissedersiniz ve hazzın kokusunu almaya başlarsınız. etrafta bir sürü olaydan habersiz, az sonra entellektüel bir keyfin hazzını alacak olan göt sahibini fark etmemiş, hayatın bu güzel zevkleriyle yoğrulmamış insanlar vardır. ama o insanların varlığı, yokluğu sizin için hiç bir şey ifade etmez. sizin için önemli olan, pipiye dökülen kolonya kadar yakıcı olacağını tahmin ettiğiniz o osuruğu salmaktır.

ve o an gelmiştir, osuruk kendini daha fazla tutamaz içerde, kalın bağırsağınızın derin, uçsuz bucaksız, el değmemiş karanlığında yeterince beklemiştir çünkü. göt deliği ise hasretle bu osuruğun yolunu gözlüyordur, tıpkı sevgilinin asker yolu beklemesi gibi. ve pısss...

o derinden gelen, ama hazdan habersizlerin duyamadığı ses. kuyruk sokumumun adeta her tarafında hissedilen yanma, tıpkı bir yılan gibi deliğinden çalılara, yani kıllara sürtünerek çıkan bir osuruk. bağırsaklardan çıkıp özgürce göt deliğinde, sonra donda, sonra otobüsün atmosferinde dolaşan o osuruk,tıpkı 23 nisan'da okuluna koşarak zıplayarak giden bir çocuk gibi, kaygısız ve özgür.


ve burun deliklerinden girişi. mukozaya bir kedi edasıyla sürtünerek geçtikten sonra, kemoreseptörleri delercesine, ateşe verircesine, tutkuyla sevişen iki insan adeta. ve bu kokudan sadece sizin tat alabiliyor olmanız, diğer insanların bu anın tadını alamayacak kadar sıradanlaşmış, tek düze hayatlar yaşıyor olmaları...

4 Temmuz 2013 Perşembe

he öyle he

"türk halkı demokrasiden falan anlamaz canım kardeşim. 5000 senedir tek adamın yönetimiyle hayatını sürdüren halka sen demokrasinin demosunu bile anlatamazsın. bu yüzden deveyi diken, türkü siken. demokrasiden anlayan kesimde, kendini koruyamaz. yobaz gelir seni diri diri yakar, polis seni korumaz, asker seni korumaz. yahu konuşmak anlaşmak anlatmak istiyorum dersin, kafana bibergazı atarlar, su sıkarlar, eğer şanssız bir adamsan 10 tane polis seni döver. fakat bu ülkede şunu diyebilirsin canım kardeşim.

“öldürelim, otorite olalım.”

"pınarcık katliamında pkk militanları 16 çocuk, 6 kadın, 8 erkek toplam 30 köylüyü öldürdü. abdullah öcalan eylemin ardından “öldürelim, otorite olalım.” açıklamasını yaptı."

öldürelim oterite olalım diyebilirsin, sonra da otorite olursun, barış güvercini olursun kardeşim.

doğuda adam eşek siker, sen sevgilinin eline tutsan terbiyesiz olursun.
mal bölünmesin diye, üvey annesiyle nikah kıyar ondan çocuk yaparlar, sen metroda kız arkadaşını öpsen linç edilirsin.(30-40 sene öncesine kadar vardı)
sen sevgilinle sevişmek istersin, sevişirsin kıyamet kopar, 14 yaşındaki kıza 30 kişi tecavüz eder, tekbirlerle mahkeme çıkışında karşılanırlar ceza almadan!

böyle bir ülke burası, ha bir de ya sev ya terket diyenler varya! ananızı sikeyim ananızı. nesini seveceksin lan orospu çocuğu! sevecek vatan mı bıraktınız insanlara. terkedebilsem edeceğim zaten, sizinle aynı oksijeni solumak bile zoruma gidiyor."

14 Haziran 2013 Cuma

Allah'ın emriynen

efendim kız istemek, kız tarafının pasta börek hazırlayıp erkek tarafını beklediği, erkek tarafının da çikolata çiçek almak suretiyle ailecek allahın emri peygamberin kavliyle kızı babasından ya da bu konuda yetkili başka bir aile bireyinden istemeye gittikleri adetin adıdır. 
diycem ama değil. görüntüde böyle olsa bile değil...

kızı isteyecek olan da istenecek olan da olayın ciddiyetini en iyi orada farkeder. ailelerin daha önce hiç tanışmamış bireyleri bir araya gelir. burada bu tanışmamış k
işilerin birbirini sevmeme, birbiriyle anlaşamama gibi bir ihtimal her zaman vardır. her an birileri pot kırabilir, karşı taraf ayar alabilir. karşılıklı hain bakışmalar, burundan solumalar, yumruk sıkmalar, gecenin sonunu karakolda şenlendirmeler bile söz konusu olabilir. kız vermek kolay olmadığından herkes fazlasıyla hassaslaşabilir. tüm bunların stresiyle geçen günler ve saatlerle birlikte gün, saat belirlenir.. hazırlıklar yapılır ve büyük buluşma gerçekleşir. hanım kızımız heyecan içerisinde evin içinde dolanır durur. kız babası gerginliğinden, aynı anda aşmaya çalıştığı üzüntüsü ve sevincinden bi yere oturamaz. anne son bir sigara içme derdinde olsa da salata tabağının yerinin iyi olup olmadığını tekrar tekrar kontrol eder. kızın abileri her ne kadar bu zamana kadar tom ve jerry kıvamında yaşamaya alışmış olsalar da kız kardeşlerinin gideceğinin farkına vardıklarından bu sefer de sahiplenici bi tavırla mevzu çıkartmaya hazır ve nazırdır. tüm bu paniğin ve duygu selinin her damlasını hisseden kızımız heyecandan titremeye başlar. hiç alışık olmayarak giydiği topuklu ayakkabı üzerinde yürümekten ziyade büyük bir eforla ayakta durabilmeye uğraşır, mezuniyet ve zorunlu gidilen düğünler haricinde o tarz bir makyajı asla yapmadığından, mütemadiyen suratını kontrol etmek zorunda hisseder, aynaya her baktığında isterse dünya güzeli olsun gördüğü yüz bülent ersoy'dur. birileri sürekli sakin olması gerektiğini söylerken derin nefesler almaya başlar ve kapı zili ne idüğü belirsiz bir tonlamayla çalar. sessiz bir çığlık atılır, babaya son bir kez çaktırmadan bakılır.. ve kapı açılır..."amanın da kimler gelmiş, kimler gelmiş!!!"


içinden kapıyı açtığın gibi kapatmak gelir ama yemez. misafirler buyur edilir. herkes tanışır, yerlerine yerleşir. hanım kızımız ve efendi oğlumuz bi şekilde yan yana oturabilmeyi başarabilmiştir. sürekli olarak "napıcaz, şimdi ne olacak, sırada ne var, annen babamı sevdi mi acaba, ya babalar?" gibi konu başlıkları konuşulur sessizce. daha beşinci dakikada herkes tanıştıktan, hava durumu kısaca irdelendiğinden ve vatan millet hızlıca kurtarıldığından (evet sadece 5 dakikada) damat adayının babası dayanamaz ve süratle konuya girer... niyet üstü kapalı izah edilir ve sihirli sözcükleri söylemek üzere ailenin en büyüğüne söz verilir..

"efendim.. burada bu iki iyi niyetli genç insanı birleştirmek, ömürlerinin sonuna dek mutlu olmalarına vesile olmak amacıyla bulunmaktayız.. allahın emri, peygamberin kavliyle kızınızı, gelinimiz
olarak değil, bizim de kızımız olarak sizlerden istiyoruz..."

aman tanrım!!! saat kaç? geleli kaç dakika oldu? kahveler!!! evet kahveler!! ne zaman yapılacak? kaç tane? orta mı? sade mi? olamaz.. ağlıyor.. annem ağlıyor.. ne? onun annesi de mi ağlıyor?? böhühühüühüüüü....babam!!! evet babam!! ne diycek acaba??

"biz sizleri tanımaktan şeref duyduk. doğduğundan beri özenerek büyütüp, kılına zarar gelmesin diye uğraştığımız kızımızı vermek kolay değil.. oğlunuzu gördük, tanıdık, sevdik.. dilerim ki o da bizim evladımız olur, dilerim ki ömür boyu mutlu ve huzurlu olurlar... "

bu sırada kuzen ve yenge kahve işini halletmişlerdir. kahveler ikram edilir... kahveyi içen erkek annesi "kızım ellerine sağlık. kahven çok güzel olmuş" der ve kızımız ayaklanır. o ayakkabılarla aydemir akbaş gibi yürüyerek gider müstakbel kayınvalidesinin ellerini öper.. herkes ayaklanır.. eller öpülür.. herkes birbirini tebrik eder sarılır.. babalar bile sarılır.. 

tüm kombinasyon, permutasyon, rotasyon ve motivasyonlar kullanılarak fotoğraflar çektirilir.. herkes yerlerine geçer.. gelen çikolata ikram edilir.. kızımıza küçük hediyeler verilir .. koyu bir yakından tanıma muhabbeti başlar. rakılar, şaraplar ikram edilir. pastalar börekler yenir.. herkes birbirini sevmiştir. ortam son derece neşelidir. 

herkesin içi rahattır.. baba gelenleri sevdiğinden dolayı kızı adına mutlu, kızından ayrılacağını idrak etmesinden dolayı bir hayli de hüzünlüdür. göstermez.. nadiren içtiği sigaradan birer birer yakar....

muhabbet baymadan insanlar uyuklamadan müsade istenir. herkes takrardan iyi niyetlerini dile getirir ve misafirler yolcu edilir.. kız tarafı hafif yorgun, hafif neşeli, hafiften sarhoş muhabbete başlar.. baba içtiği son sigaranın keyiften olduğunu söyler.. ve gece biter...
kimi kimden istiyosun, ne saçma olaydır diye düşünülse de bazı adetler tadında yapıldığında güzel ve özeldir...

#./kıziste.sh
#anne has been informed
#anne accepted girl
#father has been informed
#father accepted girl

#bash~cd kız evi
:/kız evi #ls
kız babası kız annesi kayınçolar kız
baba anne kardeş damat
:/kız evi #
:/kız evi #./allahın_emri_peygamberin_kavli.sh
#damat's work anounced
#damat's work has been accepted by kız evi
#mal varlığı anounced
#kız evi responsed verdik gitti
#kız alma successfully complated 

dipnot: eee ne demişler, eşek maldan damat akrabadan sayılmaz.

13 Haziran 2013 Perşembe

nazar

köy yerinde yalnız yaşayan fakir bir kadın varmış. kocası bir süre önce ölmüş gitmiş. bu kadının tek geçimi sahip olduğu tek ineğin sütüymüş. fakirlik iyice artınca kadın ineğin yemini, yalını iyice azaltmak zorunda kalmış. bir süre sonra inek süt vermez olmuş.

gitmiş bir komşusuna anlatmış ineğin süt vermediği; "kesin nazardan" demiş komşusu. başka bir komşusuna danışmış, "kesin" demiş, kesin nazar değmiştir." en son sorduğu komşusu da nazar vardır demiş ve nefesi çok kuvvetli bir hocayı önermiş. atlamış hocaya gitmişler.

Resim yazısı ekle
"nazar değmiş senin ineğine. ben bu nazarı çözerim ama


karşılığında on akçe ve bir kilo tereyağı isterim" demiş hoca. kadın düşünmüş. inek süt verdikten sonra ne olacak, tamam demiş.

"şimdi sana bir muska yazacağım. ineğin sağ boynuzuna bağlayacaksın. süt geri gelecek. bu arada ineğin yemini, yalını bol bol ver." demiş hoca on akçeyi ve tereyağını alırken.

kadın aynen muskayı bağlamış. kendi boğazından kesmiş yemi, yalı da bol tutmuş. inek bir süre sonra şaldır şaldır süt vermeye başlamış. 

lakin fakirlik kadın yine ineğin yemini yalını kesmek zorunda kalmış. bir süre sonra süt kesilmiş. kadın düşünmüş. ben demiş bu hocaya gitsem benden yine on akçe ve bir kilo tereyağı isteyecek. en güzeli ben bu muskayı çözeyim, içindekileri temize geçeyim, sonra tekrar bağlayayım boynuza. almış muskayı açmış, arapça harfler beklerken bir bakmış türkçe bir yazı var;

"on akçeyi indirdim cepcağızıma, bir kilo terayağını indirdim midecağızıma, yal vermeden süt bekleyenin koyayım amcağızına."

6 Haziran 2013 Perşembe

sonra normal değilsin diyorlar

ne kadar büyüdük ? 
kim ne kadar 
olduğundan başkası 
olmayı becerdi ? kimi 
becerdik ? becerdiğimiz 
hayatlarımız mıydı ?hiç büyümedik lan biz, hep 
büyüdüğümüzü 
sandığımız anlar 
dizisiydi; ve hayat 
sadece birazda diziydi, 
sıkıcı bir pazar günü tekrarı yayınlanan o 
anlamsız diziler gibi, ve 
belkide anlamsız diziler 
bütünüydük kafiye 
olalım diye 
sadece.sadece belirli bir plana basamak olalım 
diye.sonundaki vurucu 
cümleye sus payı 
bırakılmış gibi 
hemde.her gün sigarayı 
bırakan bir insanın ruhu gibi paslıyız.o'nu 
içmesekte içtiğimiz bir 
yudum aşkı, çektiğimiz 
bir fırt sevgi bizi 
bitirmiş, ciğerlerimizi 
değil. bir cümlenin 
küfür gibi sonu, ki 
cümlenin kendisi 
küfürmüşçesine..

2 Nisan 2013 Salı

teklif



evet mevzumuz evlenme teklifi,
çoğu zaman filmlerde veya dizilerde görürüz, nadiren günlük hayatta karşılaşırız bu durumla, hayatımızda ortalama iki kez de faili veya mef'ulü oluruz.
lakin bir ayrıntı hiç değişmez: kadınların yüzüğe odaklanması. erkek "benimle evlenir misin" dediğinde karşısındaki erkeğin yüzüne bakmadan önce, yüzüğe bakarlar uzunca bir süre. o esnada akıllarından geçenleri hep merak etmişimdir. neden erkeğinin yüzüne veya gözlerine değil de yüzüğe bakarlar?
zira sahne hep aynıdır, "selma" dendiği anda el ceketin cebine uzanır, o andan itibarenkadın dünyadan uçar; sol gözüne bir perde, sağ gözüne bir mercek iner efendim,yüzükten başka bir şeyi görmez, o yüzük havaya ve kendisine doğru yönelir, o esnada sanki bir yıldız kayıyormuşcasına dikkatle ve heyecanla izler o yüzük kutusunu. sonra kutunun kapağının açılması esnasında erkeğin yüzüne bakar küçücük bir an, yüzük kutusunun açılmasına saniyenin yüzde biri kadar bir vakit kalmışken tekrar yakalaryüzük kutusunun açılma sahnesini. sonra yüzükten başka bir şey kalmaz evrende, kadındünyadan kopar, bir uzay boşluğu düşünün, içinde hiç bir gezegen ve göktaşı olmayan, sadece içinde bir yüzük şeklinde yıldız ve etrafında dönen bir gök cismi gibi kadın. kadıniçin o sahnenin böylesine mühim bir şekilde yaşanması söz konusudur. ayın dünyaya bakan yüzünün hep aynı olması gibi, kadının gözünün baktığı yer o yüzüğün odak 



noktası olan "değerli taş"tır. birazdan "benimle evlenir misin" cümlesini duyacak ve o esnada yüzüğe bakma eylemi son bulacak ve "cemiiil" diye başlayacaktır söze, bu "i"'lerin sayısı yüzüğün etkileyiciliğiyle doğru orantılıdır ve kararını açıklayacaktır.
evet, o esnaya kadar olan sürede kadın yüzüğü inceler. öylesine derin inceler ki, gözleri büyür, göz merceği ileri doğru fırlar, gözlerinde yıldızlar dans eder, gözleri yeterli büyüklüğe ulaştığı zaman; yüzüğü baş ve işaret parmaklarının arasına alarak onusemaya doğru kaldırıp; ağzı kulakarına varan, hatta ensesine doğru ulaşan bir sırıtışla bir an yüzünün smeagol'a dönüşüp kadının "kııyyyyymetlimiissssssssss" diyerek tıslayarak haykırması hiç şaşırtıcı olmaz efendim. zira kadın için o an zaman durur, beyin fonksiyonları normalinin 100 katına çıkar: elf gözleriyle yüzükteki taşın karatını ölçer ve o taşın muadilinin piyasa fiyatını hesaplar, altının ayarının fark eder ve altının özkütlesinden yola çıkarak elf gözleriyle gördüğü hacminden hareketle hesapladığı ağırlığını altının o günkü oms değeriyle çarpar, petrolün galon fiyatı, beşşar esed'in devrilme olasılığı, önümüzdeki 1 yıl boyunca piyasada ne yönde ve ne kadar hareketlilik olacağına kadar her türlü veri, kadının zihinsel veritabanında, imkb'deki saniyedeki işlem sayısından daha hızlı bir biçimde değerlendirilerek altının incelenmesi tamamlanarakzaman bükücülüğü sanatının en ileri tekniklerinin kullanılışının ardından beyninin cevap mekanizması devreye girer...
sizi hayattan soğutmak istemezdim değerli okurlar ama: coca cola özütüyle birlikte dünyadanın en önemli ve en büyük iki sırrından biri olan bu gizemi taşımak ağır gelmeye başlamıştı.

şimdilik hepiniz esen kalın efendim...

1 Nisan 2013 Pazartesi

götünden anlamak


bence bu mevzu biraz karışık.

cinsiyetler arasındaki en belirgin fark algı ve kurgu bence. bi de bi tarafta pipi bi tarafta kuku var ama orasına girmiyorum, orası zaten aşikar. meme dedim mi? meme çok güzel bi şey. büyüğü de kendine göre güzel küçüğü de. öhm. insanları tenasül organlarından bağımsız olarak kadın&erkek diye gruplasaydık daha kurgusal, daha kompleks düşünen varlıklara kadın derdik. erkek, kadının yanında çocuk gibi, cücük gibi kalıyor çünkü.

bu biraz yetişirken edinilen pratikle alakalı. kadın beyni, zihni muazzam bi şey azizim. çocukluktan itibaren düşünüp, kurmaya başlıyor kadın. erkek çocuk top peşinde koşarken kız çocuk evcilik oynuyor, aile kuruyor, bebeklerine görevler veriyor; kurguyla hep o ilgileniyor. evcilik oyunu yönlendirebilen hiçbir erkek çocuk görmedim ben mesela, gören varsa beri gelsin. bu cinsiyet fıtratıyla ilgili bi şey olabilir, tam bilemiyorum ama kurguyla bu aşinalık kadına müthiş bir örgü ağı kurma kabiliyeti veriyor zaman geçtikçe. erkeğe bakarsan; erkek her zaman o top peşinde koşan çocuk kurnazlığında kalıyor. olduğu, olacağı o kadar. buraya kadar sıkıntı yok tabii. sıkıntı şurada başlıyor; kadın maalesef erkeği de kendisi kadar komplike, karışık sanıyor. işte bizce kadının her lafı götünden anlaması bu yüzden hasıl oluyor.

örneklemeye çalışayım. can dostunuz ali ile yemektesiniz.ali pezevengi yapmaz gerçi de, yemeği de o yapmış olsun;

-ali'm, kardeşim, tuzluğu uzatsana.
+al kanka.

bak, ne kadar basit. şimdi sevgiliniz ayşe'nin hazırladığı sofraya buyrun;

-aşkım, tuzluğu uzatabilir misin?*
+yemek tuzsuz mu olmuş?!*
-eoo. ben elime döküp de şey edeyim diye.

soru aynı, cevaplar farklı. ali'nin cevabıyla ilgili söylenebilecek hiçbir şey yok. gerçekten yok. soru-cevap, bu kadar basit. halbuki ayşe'nin cevabı karışık. eğer yemeği siz yapsaydınız da ayşe size laf koymak isteseydi direk olarak "yemek de yarrak gibi olmuş" demez lafını imalı ederdi, inceden laf koyardı. ayşe'nin pasif agresif tepkisinin ardında da sizin laf koyduğunuzu düşünmesi var. neden? çünkü ayşe laf koysaydı öyle koyardı. ha bana sorsan biz anlamazdık ayşe'nin laf koyduğunu, orası ayrı. yanisi ali top oynarken pas bekliyor hala. "şimdi top gelsin, o esnada kamil sol kanattan kaçar. basarım önümdeki lavuğa çalımı. kamil'e açarım. kamil soldan yardırsın, ben içeri katederim. hmm" değil "ananıskim top geliyor" diyor. ayşe'nin ne düşündüğünü örnekleyecek kadar tanımıyorum ayşe'yi, çünkü ayşeyi de götümden uydurdum

erkeklerin kadınları anlamaması, erkeklerin öküz olması var ya, o da bu yüzden amına koyim. kadın ima ediyor, erkek anlamıyor.

-bugün işte çok yoruldum aşkım.
+he ya hatun valla ben de. kulunçlarım ağrıyor yemin ediyorum.
-...


 

+?
-...
+n'oldu hatun? bi şey mi oldu?
-yok bi'şey!

tanıdınız değil mi? her çiftin başından geçer bu diyalog. iş olmaz okul olur, kurs olur ama geçer. kadın direk ilgi istiyorum demiyor yine, ima ediyor. şahsen ben hala anlamıyorum, anlayabilen arkadaşlara gıpta ediyorum. bu arada ilgi göstermek nedir lan? 28 yaşıma geldim kız arkadaşım "benimle ilgilen" derse ne yaparım bilmiyorum amına koyim. mesela hanimiş hanimiş, ay ay kıyamam? bunu dersem var ya anamdan emdiğim süt burnumdan gelir. öhm.

kadının bu kadar derinlemesine düşünmesi doğru olanı zaten. çünkü hepimizin hayatı kadınların ellerinde şekilleniyor. televizyon karşısında şahan'a eheh diye gülen beyinsiz babamdansa mutfakta "selim'in düğününde bilezik takarız, benim de 2 oğlum var sonuçta" diye kafada kuran annemin yönlendirmesini görmüş olmamın faydasını gördüm şahsen.

dağılmadan, işbu götünden anlama meselesi de bu yüzdendir. erkek kadından fiziksel olarak güçlüdür. bu nedenle doğa kadına müthiş bir düşünme kabiliyeti vermiş, parmak hesabıyla skoru eşitlemiş ama pratikte resmen biz gariban erkeklere geçirmiştir.

bak aklıma geldi hani kadınlar zeki erkek seviyor ya, onun temelinde de bu var. kadın anlaşılmak istiyor. aptal bir adamın kadınları anlaması mümkün değil. ha sorarsanız sen çok mu zekisin la sikik diye. evet zekiyim.